Çocuklara Saygıyı Öğreten Kısa Hikayeler
Hoşgörü ve saygı, çocuklara anlatması en zor ama en gerekli kavramlardan. Nasıl anlatsak da minik kalplerde iz bıraksak? Belki de en iyisi, onların dilinden konuşan hikayeler… İşte farklılıkları kucaklamayı, kırık oyuncaklardan bile dostluk çıkarmayı öğreten beş öykü. Umarım bu satırlar, bir çocuğun “Neden ona böyle davrandın?” sorusuna cevap olur.
1. Gökkuşağı Çorbaları
Elif, okulun ilk gününde sıra arkadaşı Mina’nın çantasından gelen keskin kokuyu duyunca suratını buruşturdu. “Ne kadar iğrenç!” diye mırıldandı içinden. Mina, annesinin hazırladığı tarhana çorbasını çıkarırken Elif göz ucuyla baktı: “Böyle çorba mı olur?” O akşam annesine anlattığında, annesi mutfağa gidip bir kavanoz mercimek çorbı hazırladı: “Yarın bunu Mina’ya ver. Belki o da bizim yemeğimizi merak ediyordur.” Ertesi gün, iki kız çorbalarını karıştırıp turuncu-yeşil bir “gökkuşağı çorbası” yaptı. Artık her öğle yemeği, kimin ne getireceğini tahmin etme oyununa dönmüştü.
2. Tekerlekli Sandalyedeki Kaptan
Can, beden dersinde hep kenarda otururdu. Bacakları olmadan nasıl koşabilirdi ki? Bir gün Arda, topu bilerek onun önüne attı: “Hadi kaptan, pası kes!” Can şaşkınlıkla baktı: “Ama ben…” Arda güldü: “Ayakların değil, yüreğin oynasın!” O hafta, öğretmen “engelsiz futbol” maçı düzenledi. Can, kollarıyla muhteşem paslar atarken, Arda ona “Kaptanım!” diye seslendi. Maç sonunda herkes ter içindeydi ama Can’ın yüzündeki gülümseme en parlaktı.
3. Kırık Oyuncak, Tamir Edilen Kalp
Zeynep, parkta Efe’nin elindeki kolu kopuk robotu görünce burun kıvırdı: “Bunu çöpe atmalısın!” Efe’nin gözleri doldu: “Babam yapmıştı bana…” O gece Zeynep uyuyamadı. Ertesi sabah, babasının tamir kutusunu alıp Efe’nin kapısını çaldı. Birlikte robotu renkli bantlarla süslediler. Artık robotun kolu “süper güç çıkartmalı” bir kola dönüşmüştü. Zeynep, Efe’ye: “Kırık şeyler bazen en değerlileridir,” dedi.
4. Sessizliğin Sesi
Ali, Teyze Neriman’ın kendisine hiç cevap vermemesine çok kızıyordu. “Selam verdim, duymuyor bile!” diye söylenirdi. Bir gün Teyze Neriman’ın market poşetleri yırtılınca Ali koşup yardım etti. Evine kadar taşıdığı poşetlerin arasında siyah-beyaz bir düğün fotoğrafı vardı. Teyze Neriman, gençken sağır olduğunu anlattı: “Ama gözlerim her şeyi görüyor.” Ertesi sabah Ali, işaret diliyle “Günaydın” demeyi öğrenmişti. Teyzenin gözlerindeki ışıltı, o gün mahalleye yetmişti.
5. Pati İzlerindeki Sır
Mahalledeki sarı köpekten herkes korkardı. “Hırlıyor, tehlikeli!” derlerdi. Bir yağmurlu gün, köpek okul bahçesine sığındı. Cemre, cebindeki simidi uzattı: “Al, üşüyorsun galiba…” Köpek titreyerek yaklaştı. Ertesi gün, köpek kaybolan bir çocuğu bulup polise haber verdi. Artık adı Altın’dı. Öğretmen tahtaya yazdı: “Korktuğumuz şeyler, en büyük dostlarımız olabilir.”
Bu hikayeler, çocuklara “farklı” olanı yargılamak yerine anlamaya çalışmanın kapılarını aralıyor. Belki Elif’in çorbasından bir kaşık alıp tadacaklar, belki Can’ın tekerlekli sandalyesine “Hadi kaptan!” diye seslenecekler… Önemli olan, küçük kalplerdeki merakı “korkuya” değil, “keşfe” dönüştürmek. Unutmayın: Bir çocuğa öğretebileceğiniz en güzel şey, dünyayı rengârenk bir hikaye kitabı gibi okumasıdır.