Eğitim dediğimizde aklımıza genelde dersler, sınavlar, notlar gelir. Ama işin özünde, eğitim bir insan ilişkisi meselesidir. Öğretmen ve öğrenci arasındaki bağ, bu ilişkinin en kritik parçasıdır ve bu bağın temelinde saygı yatar. Peki, bu saygı nasıl kurulur? Öyle bir iki sihirli kelimeyle olacak iş değil tabii; zaman, çaba ve karşılıklı anlayış gerektiriyor. Gelin, bu soruya birlikte cevap arayalım; hem öğretmenlerin hem de öğrencilerin penceresinden bakarak, gerçek saygının nasıl filizlendiğini keşfedelim.
Saygı Nedir ve Neden Önemlidir?
Önce şu soruyu soralım: Saygı ne demek? Saygı, birinin değerini tanımak, onun varlığına ve sınırlarına önem vermek aslında. Öğretmen ve öğrenci ilişkisinde bu, karşılıklı bir dans gibi. Öğretmen, öğrencinin potansiyeline ve bireyliğine saygı duyduğunda, öğrenci de öğretmenin bilgisine ve emeğine değer vermeye başlıyor. Ama bu, kendiliğinden olmuyor. Saygı, bir binanın temeli gibi; eğer sağlam değilse, üzerine ne koyarsan koy, bir süre sonra çöküyor.
Eğitimde saygının önemi çok büyük. Düşünsene, bir sınıfta öğrenciler öğretmene kulak asmıyor, öğretmen de öğrencileri umursamıyorsa ne öğrenilir ki? Saygı yoksa, iletişim kopuyor, güven zedeleniyor. Araştırmalar da bunu doğruluyor; saygılı bir ortamda öğrenciler daha motive oluyor, daha çok katılım gösteriyor ve hatta akademik başarıları bile artıyor. Yani, saygı sadece “iyi bir şey” değil, aynı zamanda öğrenmenin kapısını aralayan bir anahtar.
Öğretmenin Rolü: İlk Adımı Atmak
Saygının temeli, çoğu zaman öğretmenin attığı adımlarla şekilleniyor. Çünkü öğretmen, sınıfta bir nevi rehber, bir lider. Peki, bir öğretmen saygıyı nasıl başlatır? Öncelikle, öğrenciyi bir birey olarak görmekle. Her öğrenci farklıdır; biri matematiği çok sever, diğeri şiir yazmaya bayılır. Bir öğretmen, “Bu çocuk tembel” deyip geçmek yerine, “Bu öğrencimin güçlü yanı ne, nasıl destekleyebilirim?” diye sorarsa, işte o zaman saygı tohumları ekilmiş olur.
Mesela, bir öğrencim vardı, adı Mert. Derslerde hep sessizdi, parmak kaldırmazdı. İlk başta “İlgisiz herhalde” diye düşünmüştüm. Sonra bir gün ödevinde yazdığı bir paragrafı gördüm; öyle güzel bir hikâye yazmıştı ki, şaşırdım. Onu sınıfta tebrik ettim, yazısını okumasını istedim. O gün gözlerindeki parıltıyı unutamam. Mert, o andan sonra derslere daha çok katılmaya başladı. Neden? Çünkü değer gördüğünü hissetti. Öğretmen olarak ona saygı duymam, onun da bana güvenmesini sağladı.
Bir başka önemli nokta da tutarlılık. Öğretmen dediğin, sözüyle özü bir olmalı. “Sınavda kopya çekmeyin” deyip kendisi telefondan kopya cevaplar okursa, öğrenciler bunu hemen fark eder. Saygı, samimiyetle büyür. Eğer öğretmen adilse, dürüstse, öğrenciler de ona karşı aynı şekilde davranır.
Öğrencinin Rolü: Saygıyı Karşılık Vermek
Peki, ya öğrenciler? Onların da bu denklemde büyük bir sorumluluğu var. Saygı, tek taraflı bir yol değil; öğretmen ne kadar çabalarsa çabalasın, öğrenci de bu çabaya yanıt vermeli. Mesela, öğretmenin ders için hazırladığı sunuma “Ne gerek var ki?” diye burun kıvırmak yerine, “Bunu bizim için hazırlamış, bir dinleyeyim” demek, saygının ilk adımı olabilir.
Öğrenciler bazen şunu unutuyor: Öğretmenler de insan. Onların da kötü günleri, yoruldukları anlar var. Bir gün sınıfta bir öğretmenim, “Bugün biraz hastayım, sesim çıkmıyor, lütfen beni idare edin” demişti. Biz de o gün daha dikkatli dinledik, gereksiz sorular sormadık. O küçük jest, öğretmenimize “Seni önemsiyoruz” demenin bir yoluydu. Ve o ders, sırf bu saygı yüzünden çok daha verimli geçti.
Tabii, saygı göstermek için illa öğretmeni sevmek gerekmiyor. Belki tarzını sevmiyorsun, belki dersi sana sıkıcı geliyor. Ama yine de “Bu insan burada bir emek harcıyor” diye düşünmek, saygıyı korumana yeter. Saygı, beğenmekten çok, karşındakinin insanlığına değer vermekle ilgili.
Gerçek Saygıyı Kurmanın Yolları
Şimdi işin pratik kısmına gelelim. Öğretmen ve öğrenci arasında gerçek saygı nasıl inşa edilir? İşte hem öğretmenlere hem öğrencilere hitap eden birkaç öneri:
- Birbirini Dinlemek: Saygının en temel kuralı, kulak vermek. Öğretmen, öğrencinin fikrini kesmeden dinlerse, öğrenci de öğretmenin anlattıklarına dikkat kesilir. Bir sınıfta herkes birbirini duyduğunu hissettiğinde, saygı kendiliğinden oluşur.
- Empati Kurmak: Öğretmen, “Ben öğrenciyken nasıl hissederdim?” diye düşünse, öğrenci de “Öğretmen olsam ne yapardım?” diye kendini onun yerine koysa, aradaki mesafe kapanır. Empati, saygının en güzel köprüsü.
- Küçük Jestler: Bazen bir “Günaydın” demek, bir “Teşekkür ederim” notu yazmak bile yeter. Geçenlerde bir öğrencim, tahtayı sildikten sonra “Hocam, sizin için sildim” dedi. Küçük bir şey gibi görünebilir, ama o an aramızdaki saygıyı hissettim.
- Hataları Kabullenmek: Öğretmen de öğrenci de hata yapabilir. Önemli olan, bunu doğal karşılamak. Bir keresinde yanlış bir bilgi vermiştim, bir öğrencim düzeltti. “Haklısın, teşekkür ederim” dedim. O an, öğrencilerimle aramdaki saygı bir tık daha arttı.
- Sınırlara Saygı Duymak: Öğretmen, öğrencinin özel alanına karışmamalı; öğrenci de öğretmenin zamanına ve kurallarına uymalı. Mesela, dersten sonra öğretmeni soru yağmuruna tutmak yerine, “Hocam, müsaitseniz bir şey sorabilir miyim?” demek, saygılı bir yaklaşım.
Gerçek Hayattan Bir Ders
Biraz da gerçek bir hikâyeyle renklendirelim. Lise yıllarında bir tarih öğretmenim vardı, Ayşe Hoca. İlk dersinde bize şunu dedi: “Ben size not için değil, öğrenmeniz için öğreteceğim. Ama sizden tek bir şey istiyorum: birbirimize saygı duyalım.” O derslerde kimse telefonla oynamazdı, kimse laf kesmezdi. Neden? Çünkü Ayşe Hoca, bize her zaman adil davranırdı. Bir gün bir arkadaşım ödevini unutmuştu. Hoca, “Sorun değil, yarın getir, ama bir daha olmasın” dedi. Sert bir azar yerine, anlayış gösterdi. O sınıf, saygının ne demek olduğunu bize yaşatarak öğretti.
Bilimsel Bir Bakış
Bilim de bu konuda boş durmamış. Eğitim psikolojisi üzerine yapılan çalışmalar, saygılı bir öğretmen-öğrenci ilişkisinin öğrenme sürecini doğrudan etkilediğini söylüyor. Mesela, 2019’da yayımlanan bir araştırmada, öğretmenlerinden saygı gören öğrencilerin özsaygılarının yükseldiği ve derslere daha çok bağlandığı bulunmuş. Başka bir çalışma ise, öğretmenlerin empati ve adalet gösterdiği sınıflarda, öğrencilerin stres seviyesinin azaldığını göstermiş. Yani, saygı sadece duygusal bir mesele değil, aynı zamanda eğitimin başarısını artıran bir faktör.
Saygı Bir Tohumdur
Öğretmen ve öğrenci arasında gerçek saygı, bir anda gökten düşmüyor. Bir tohum gibi; önce ekiliyor, sonra sulanıyor, zamanla büyüyor. Öğretmenin adil bir sözü, öğrencinin içten bir “Sağ olun” demesi, bu tohumu besleyen şeyler. Belki her sınıf bir Ayşe Hoca’yla dolmaz, ama her birimiz kendi küçük dünyamızda bu saygıyı inşa edebiliriz.
Eğitim, sadece bilgi aktarmak değil; insan yetiştirmek. Ve insan yetiştirmenin yolu, saygıdan geçiyor. Sen ne dersin, bir sonraki dersinde, bir sonraki karşılaşmanda bu tohumu ekmeye var mısın?